Çalışanların alınmayan iş sağlığı ve güvenliği önlemleriyle ilgili olarak her zaman Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına şikayet hakkı mevcuttur. Şikayet üzerine Bakanlık İş Teftiş Kurulu iş müfettişi tarafından yapılan inceleme sonucunda işveren aleyhine Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünce idari para cezası uygulanır ve/veya yaşamsal tehlikenin varlığı halinde yahut Kanunun 25/1. maddesinin ihlali halinde işverenin yürüttüğü iş durdurulur. Kanunun 18/3. maddesinde, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yetersiz olduğu durumlarda veya teftişler sırasında yetkili makamlara başvurmalarından dolayı çalışanların ve çalışan temsilcilerinin haklarının kısıtlanamayacağı açıkça düzenlenmiştir.
Çalışanların şikayet ve ihbar etme hakkını kullanmalarını etkin kılan bir diğer düzenleme, İş Kanunun 93. maddesinde yer alan iş müfettişlerinin şikeyette yahut ihbarda bulunan kişilerin kimliğini gizli tutma yükümlüğüdür. Buna rağmen şikayette bulunan kişinin kimliğini öğrenen işverenin 6331 sayılı Kanunun 18/3. maddesini ihlal edici her davranışı ayrımcılık olarak nitelendirilebileceği gibi, işverenin bu sebeple iş sözleşmesini feshi kötü niyetli veya geçersiz fesih olarak nitelendirilecektir. Bunların yanında işverene ayrıca idari para cezası uygulanır (md. 26). 6331 sayılı Kanuna aykırılık halinde uygulanacak idari para cezaları Kanunun 26. maddesinde sayılmıştır. Kanunun uygulanmasının denetimini düzenleyen 24. maddesi 4857 sayılı Kanunun ilgili hükümlerine atıf yaptığından, 4857 sayılı Kanunun 93, 93, 96, 97 ve 107. maddeleri 6331 sayılı Kanunun uygulanmasının denetimi bakımından da bağlayıcı nitelik taşımaktadır. Kanunun 26. maddesinde düzenlenen idari para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve İş Kurumu il Müdürlüğünce verilir. Para cezası işverene tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde ödenir. Ancak işverenin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesi uyarınca para cezasının tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz hakkı saklıdır.
Kanunun 26. maddesinde, 6331 sayılı Kanuna dayanılarak hazırlanan yönetmeliklere aykırılıkların da idari para cezası verilmesine neden olacağı düzenlenmiştir. Burada üzerinde durulması gereken husus, anılan hükmün suç ve cezaların kanuniliği ilkesiyle çelişip çelişmediğidir. Zira Kanun, 26/1-n bendiyle sadece yönetmeliklere atıf yaparak bunlara aykırı davranan işverene her ihlal için aylık 1.000,00 TL idari para cezası verileceğini düzenlemektedir. Bununla birlikte öğretide[42] haklı olarak ifade edildiği üzere, Kabahatler Kanununa tabi olan idari para cezaları bakımından kanunilik ilkesi anılan Kanunun 4. maddesinde “Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir. Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir” hükmüyle açıklanmaktadır. Hükümden de görüleceği üzere, kabahat, açıkça kanunda tanımlanabileceği gibi, kanunun kapsam ve koşullarını belirlemesi koşuluyla idarenin düzenleyici işlemleriyle de tanımlanabilir. Bu itibarla, 6331 sayılı Kanunun 26/1-n hükmünün kanunilik ilkesine aykırı olmadığı, dolayısıyla geçerli olduğu kanaatindeyiz.
İşyerinin teftişi sonucunda uygulanabilecek bir diğer yaptırım, Kanunun 25. maddesinde düzenlenen işin durdurulması yaptırımıdır. Buna göre, işyerinde yaşamsal bir tehlikenin tespiti halinde anılan hükümde belirtilen usule uygun olarak iş durdurulur. Burada önemli olan husus, kanunun 4857 sayılı İş Kanunundan farklı olarak işyerinin kapatılması yaptırımını kaldırması, ancak işin tamamen durdurulması yaptırımını korumasıdır[43]. Zira anılan hükme göre, “tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında iş durdurulur”.
O halde işin durdurulması yaptırımı bakımından önem arz eden husus, yaşamsal tehlikenin etkilediği alan ve çalışanlardır. İşyerinin tamamını ve tüm çalışanları etkileyen bir yaşamsal tehlikenin varlığı halinde iş tamamen durdurulmalı, buna karşılık işyerinin bir bölümde tehlike yaratılması halinde sadece o tehlikeyi bertaraf etmeye yeterli oranda iş durdurulmalıdır[44]. 6331 sayılı Kanun, işin durdurulması yaptırımını sadece yaşamsal tehlikenin varlığına bağlamamış, ayrıca 25. maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesiyle bazı çok tehlikeli işlerin yapıldığı işyerleri bakımından risk değerlendirmesi yapılmamış olmasını da bu yaptırımın uygulanması bakımından yeterli kabul etmiştir. Buna göre, “çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda iş durdurulur”. 6331 sayılı Kanunun işin durdurulması yaptırımına ilişkin olarak getirmiş olduğu asıl değişiklik, işin durdurulması komisyonunda işçi ve işveren temsilcilerine yer vermemesidir. Bu şekilde katılım modelini isabetsiz şekilde terk eden 6331 sayılı Kanunun 25. maddesi uyarınca işyerini teftiş eden iş güvenliği müfettişi, ihlali ve bu nedenle işin durdurulması yaptırımının uygulanması gerektiğini tespit edecek, bu tespit üzerine üç iş müfettişinden oluşan heyet anılan yaptırımın uygulanıp uygulanmamasına ilk tespit tarihinden itibaren iki gün içinde karar verecektir (m.25/2).
Bununla birlikte, iş güvenliği müfettişi tespit ettiği ihlalin acil müdahaleyi gerekli kıldığı yönünde kanaat oluşturursa, heyetin kararına kadar işin durdurulmasına karar verme yetkisine sahiptir. 4857 sayılı İş Kanununun 79. maddesinde düzenlenen işin durdurulması yaptırımının uygulanabilmesi için, işyerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisi ile bölge müdüründen oluşan beş kişilik bir komisyonun bu yönde karar vermesi gerekiyordu[46]. Ancak 6331 sayılı Kanun 25. maddesindeki düzenlemeyle isabetsiz şekilde katılım modelini terk ederek üç iş güvenliği müfettişinden oluşan bir heyetin anılan yaptırıma karar vermesini düzenlemiştir. Buna karşılık söz konusu hükümde, süreler oldukça kısa tutularak işin durdurulması kararının etkili sonuç doğurması amaçlanmıştır. Nitekim maddenin gerekçesinde de bu husus açıkça belirtilmektedir. Buna göre, işyerini teftiş eden iş güvenliği müfettişinin verdiği tespit kararının tebliğini takip eden iki gün içinde üç müfettişten oluşan heyet yaptırımın uygulanıp uygulanmayacağına karar vermekle ve bu kararı bir gün içinde mülki amir ile Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne göndermekle yükümlüdür. Mülki amir kendisine tebliğ edilen kararı bir gün içinde uygulamalıdır. Bu itibarla, işyerini teftiş eden iş güvenliği müfettişinin tespit kararından itibaren en geç dört gün içinde işin durdurulması yaptırımı uygulanmaktadır. Ancak, yaşamsal tehlikenin aynı zamanda acil nitelik taşıması durumunda, işyerini teftiş eden iş güvenliği müfettişine heyetin karar vermesine kadar işin durdurulması yaptırımını uygulama yetkisi ayrıca tanınmıştır.
Aynı şekilde, acil durumlarda heyetin de aynı yönde karar alması durumunda mülki amirin bu kararı 24 saat içinde değil, aynı gün içinde uygulaması gerektiği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, işyerinde yaşamsal tehlikenin varlığı, çalışanlara çalışmaktan kaçınma hakkı vermemekte, bu durumda işverene uygulanabilecek tek baskı aracı, eğer iş güvenliği teftişi yapılırsa, işin durdurulması yaptırımı olarak düzenlenmektedir. Acil olmayan yaşamsal tehlikeler bakımından söz konusu yaptırım, müfettiş tespitini takip eden dört gün içinde uygulanacaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, yaşamsal ancak acil olmayan tehlikeler bakımından çalışanların korumasız bırakıldığı açıktır. Zira pnömokonyoz gibi tehlikelerin varlığına rağmen önlem almayan işverene karşı baskı aracı olarak kullanılabilecek tek yöntem, ülkemizde nadir veya ancak şikayet üzerine yapılan iş teftişi sonucunda işin durdurulması kararı verilmesidir. Halbuki kanımızca, acil nitelik taşımayan yaşamsal tehlikeler bakımından da çalışanlara çalışmaktan kaçınma hakkının tanınması, işverenin söz konusu tehlikelere karşı önlem almasını daha etkin şekilde sağlayabilecek niteliktedir. İşin durdurulması kararı kendisine tebliğ edilen işveren bu karara karşı altı işgünü içinde yetkili iş mahkemesinde itiraz edebilir. Mahkeme kararını altı işgünü içinde vermelidir; ancak verilen karar kesin olduğundan temyiz-i kabil nitelik taşımamaktadır. İşin durdurulmasına neden olan eksiklikleri tamamlayan işveren bu durumu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirdiği tarihten itibaren yedi gün içinde heyet talebi karara bağlar. İşyerlerinde İşin Durdurulmasına Dair Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca, işin durdurulmasının kaldırılmasına karar verilmesi halinde karar, mülki idare amirine ve ilgili Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirilir. Mülki idare amirince söz konusu kararın gereği kendisine intikalinden itibaren 24 saat içerisinde yerine getirilir. Görüldüğü üzere, yaşamsal tehlikeye karşı gerekli önlemleri alan işveren, uygulanmakta olan işin durdurulması kararının kaldırılması için en az sekiz gün beklemek zorundadır. Yönetmeliğin 10. maddesinde heyetin yaptırımı kaldırma kararını ne kadarlık süre içinde mülki idare amirine bildirmekle yükümlü olduğu düzenlenmemiştir. Öğretide haklı olarak söz konusu sürenin uzun olduğu yönünde eleştiriler ileri sürülmektedir[47].
Zira işin durdurulması yaptırımı, işverenin bu sürede üretim yapamaması nedeniyle işletmesel menfaatini en olumsuz etkileyen yaptırımdır. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alan ve işyerindeki yaşamsal tehlikeyi bertaraf eden işverenin bunun üzerine en az sekiz gün daha üretim yapamaması kanımızca söz konusu yaptırımın amacını aşar nitelik taşımaktadır. Bu nedenle anılan yedi günlük karar verme süresinin kısaltılması ve kaldırma kararının aynı gün mülki amire bildirme yükümlülüğünün getirilmesi gerektiği kanatindeyiz. İşin durdurulması halinde 6331 sayılı Kanunun 25/6. maddesi uyarınca, işin durdurulduğu bölümde çalışanların ücretleri ödenmeli yahut bu kişilere ücretlerinde, mesleki ve sosyal durumlarında bir kötüleşme olmaksızın eski işlerine denk yeni bir iş verilmelidir. Bu halde çalışanın söz konusu yeni işi kabul etmemesi, özellikle iş sözleşmesiyle çalışanlar bakımından sadakat borcuna aykırılık teşkil etmektedir[48].
Aksi halde yukarıda da belirtildiği gibi işveren, sadakat borcuna aykırı davranan çalışana mevzuata uygun disiplin cezası verebilir. Bu itibarla işveren, işçinin iş sözleşmesini İK 25/II-e hükmüne dayanarak haklı nedenle derhal feshedebileceği gibi, memur hakkında 657 sayılı Kanunun 125/D-n bendinde düzenlenen “verilen görevler ve emirleri kasten yapmamak” disiplin suçunu işlemesi nedeniyle idari soruşturma başlatabilir ve 657 sayılı Kanunun 4/B ve 4/C maddesine göre istihdam edilen personele varsa idari sözleşmesinde ve/veya ilgili yönetmelikte belirtilen disiplin cezalarını uygulayabilir. 6331 sayılı Kanunun 24. maddesinde eğitim kurumlarının ve ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin de denetimi düzenlenmiştir. Bu nedenle çalışanların, sadece işverenleri değil, ayrıca eğitim kurumlarını ve OSGB’leri de şikayet ve ihbar etme hakları mevcuttur. Bu halde eğitim kurumları ve OSGB’ler için yönetmeliklerde öngörülen ihtar puanları ve/veya yetki belgelerinin askıya alınması yahut iptali yaptırımları uygulanır.
0 Yorumlar